II. Dünya Savaşı, sadece savaşın kendisiyle değil, aynı zamanda toplum üzerindeki etkileriyle de tarihte önemli bir yere sahiptir. Savaşın getirdiği zorluklar, insanların yaşam tarzlarını ve estetik anlayışlarını doğrudan etkilemiştir. Özellikle moda, bu çalkantılı dönemden fazlasıyla etkilenmiştir. Savaş süresince kıtlık ve malzeme sıkıntıları, giyimde büyük değişimlere yol açmıştır. Fakat savaş sona erdikten sonra, dünya yeniden şekillenmiş ve moda alanında devrim niteliğinde yenilikler ortaya çıkmıştır. O dönemlerde insanlar, hem sosyal hem de ekonomik açıdan değişim sürecine girmiştir. İşte bu süreçte moda, tarihinin en ilginç dönemlerinden birine tanıklık etmiştir. Savaş sonrası dönemde, hem erkek hem de kadın giyimi, sosyal statü ve özgürlük arayışlarının sembolü olmuştur.
II. Dünya Savaşı, dünya genelinde olduğu gibi modanın da şekillenmesine neden olmuştur. Savaş döneminde malzeme yetersizliği, birçok tasarımcının yaratıcı potansiyelini sınırlamıştır. Kıyafetler, dayanıklılık prensibine göre tasarlanmış ve sade, işlevsel bir görünüm benimsenmiştir. Kadınlar, savaşın getirdiği görevlerin yanı sıra evde de işçi olarak rol almış, bu da giyimde daha pratik ve rahat stillerin ortaya çıkmasına yol açmıştır. Örneğin, pantolon giymek, savaş zamanında kadınlar için daha yaygın hale gelmiştir ve bu durum, kadınların toplumsal hayatta daha aktif rol almasına katkıda bulunmuştur.
Bununla birlikte, giyim kuralları sertleşmiştir. Sanayi üretiminin artması, moda anlayışında standardizasyon ve minimalist çizgilerin ön plana çıkmasına neden olmuştur. İnsanlar, yalnızca giyinmekle kalmıyor; aynı zamanda var olan kaynakları da daha verimli kullanmaya çalışıyordu. Giyim seçimleri üzerinde sosyal sınıflar arası farklılıkların oluşması, savaşın yarattığı zorunluluklardan kaynaklanmıştır. En çok kullanılan kumaşların listesi şu şekildedir:
Savaşın sona ermesi, modanın yeniden canlanmasını sağlamıştır. Özellikle 1950'li yılların başında, tasarımcılar yeni fikirler ve stillerle sahneye çıkmıştır. Christian Dior’un "New Look" akımı, kadın giyimini gözle görülür şekilde değiştirmiştir. Bu akım, belin vurgulandığı ve eteklerin kabarık bir şekilde tasarlandığı kıyafetleri içeriyordu. Dolayısıyla, kadınlar yeniden feminenliklerini kutlama şansı bulmuştur. Bu dönemdeki tasarımlar, kadının toplumdaki yerini ve cinselliğini yeniden tanımlamıştır.
Post-savaş modasında bir diğer dikkat çeken özellik, cinsiyetler arası sınırların daha fazla esnemesi olmuştur. Kadın modası, daha özgür ve cesur bir yön almakla kalmamış, erkek modası da dönüşüm geçirmiştir. Tasarımcılar, renk ve kumaş seçimleriyle oyuncu bir yaklaşım benimsemiştir. 1960'ların ortalarına gelindiğinde, popüler kültür akımları, gençlerin moda anlayışını etkilemeye başlamıştır. Bu, özgürleşen bir toplumsal yapı ile ilişkili görülmektedir.
Kadın modası, II. Dünya Savaşı sonrası dönemde özelleşmiş bir evrim geçirmiştir. Femininite hızla yeniden tanımlanmıştır. Kadınlar, savaş sonrası dönemde toplumsal alanda daha fazla temsil edilmeye başlamıştır. 1960'lı yılların başında, mini etekler ve renkli desenler moda haline gelmiştir. Mary Quant gibi tasarımcılar, genç kadınların stilini etkileyen önemli figürler arasında yer almıştır. Mini etek, o dönemde bir sembol haline gelirken, kadınların bağımsızlığını da simgelemeye başlamıştır.
Geleneksel giyimdeki kalıpları kırarak, kadınlar giysilerinde daha fazla özgürlük talep etmiştir. Bu yaklaşım, modanın sosyal bir ifade biçimi olarak nasıl evrimleştiğinin bir parçasıdır. Kadın kıyafetlerindeki renk paleti ve desen çeşitliliği, çeşitli kültürlerin ve hareketlerin etkisini yansıtmaktadır. Örneğin, hippie hareketi, doğal malzemelerden üretilmiş, salaş ve rahat giysileri teşvik etmiştir. Bu, modanın sadece estetik bir nesne olmaktan çıkıp, bir yaşam tarzı haline gelmesine neden olmuştur.
Erkek modası da II. Dünya Savaşı sonrasında büyük bir değişim sürecine girmiştir. Öncelikle, savaş sonrası dönemde erkek giyiminde daha rahat ve fonksiyonel parçalar ön plana çıkmıştır. İş dünyasında, takım elbise ve kravat gibi resmi giyimin yanı sıra, sosyal ortamlarda kullanılan daha rahat kıyafetler de dikkat çekmektedir. Bu dönemde, genç erkeklerin cinsiyet normlarını sorgulaması, kıyafet seçimlerini etkileyen bir diğer faktör olmuştur.
Tekno-kültürel akımlar, erkek modasını etkilemiştir. 1960’lardan itibaren, genç erkekler sokak modasını benimsemeye başlamıştır. Sade t-shirtler ve kot pantolonlar, hem sosyal hayatta hem de iş ortamında tercih edilir olmuştur. Beatnik ve hippie hareketleri, erkelerin giyimini daha özgür hale getirmiştir. Renk ve stil açısından cesur adımlar atılmaya başlanmıştır. Ayrıca, spor giyim tarzı, çarpıcı bir şekilde popülerleşmiştir. Artık erkekler, spor elbiselerle günlük yaşamın her alanında yer alıyordu.